14 Mart 2015 Cumartesi

Serbest Olunamayacak Kadar Denetlenenler

            



           Yani anlayacağın, önce bali koklatacağız bu dünyanın tüm adam akıllı adamlarına! Sonra bir köprü gerek, hani Boğaz Köprüsü kadar afili değil, Galata kadar duygusal olmayan. Sonra esirgeyen ve bağışlayan Rabb’ın bağışlanmayı dileyen kullarından olduğumuzu bildirip o köprüye çıkaracağız adam akıllı adamları. Düşmeyecekler hani; önce bunu fark etmek gerek. Zaten izlemek dahi istemeyeceğiz. Gidelim diyeceğiz, görülmemiş bir coğrafyaya, yaşanmamış bir duygu için gideceğiz.

            Bir turna gibi uçup gideceğiz. Anka kuşları üstümüzde, Tuba Ağaçları altımızda olacak. Tanık olmuş olduğumuz her anı silmeyi hayal edeceğiz ama başaramamış olmamızın tedirginliği ile tanık olabileceğimiz her şeyi güzelleştirmeye yelteneceğiz ve tüm araba kullananları boğacağız, içmek için kullanacağımız suda. Susuz kalmak da güzel olacak. Hani kitapsız değil de parasız yaşanmayan bu coğrafyada, parasız yaşadığımız gibi! Büyücüler, haramiler, sadistler, korsanlar, bankacılar ve reklamlar başta olmak üzere hepsi nasibini alacak öfkemizden.

            Eğer bunların hiçbirini yapmayacaksak, bekleyelim ama beraber bekleyelim, öyle dakika falan tutmadan. Bir şiir süresince bekleyelim. Evet, biz; sen, ben, o, hepimiz bekleyelim. Çay soğumaz, ateşimiz var sonuçta. O ateşe odun atan kız da orada olacak ve onun veremli babası, o babaya yeğenlik yapan Tüpraş işçisi, işçinin hemen yanında çalışan arkadaşı ve arkadaşının zatürreye yakalanan karısı… 

            İşgalciler ve sömürenler; çok kitapsız, çok aşksız, çok çaysız, çok birbirimizsiz kaldığımız zamanlar denk gelsinler ki görsünler, onlara nasıl sinirli olduğumuzu! Evet, haklısın; hiçbir şey yapmadan bekleyelim. Kitaplar güzeldir, elma kırmızı, uçurumlar derin… Evet, uçurumlar; yastık yerine kullanmak gerek onları ve bir yar kokusu ve sonrası birey olarak çekilen yalnızlık.

            Madem bali içirmemeye karar verdik adam akıllı adamları, adam akıllı olmayanları toplayalım. Beklemek için toplayalım. Kararımız değiştirecek olursak, bir yolunu buluruz elbet. Nasıl olsa o köprü var bir yerlerde ve 21. yüzyılda aşkı bilen bizler haberdarız bundan. Bilgisayar oyunları, işsizlik, ölümden korkmama, alt yazılı film izleme, tomaya taş atma, polise çiçek uzatma, sokakta dans etme gibi alışkanlıkları olan bizleriz ve yargılanan bunlardan hatta yadırganan! Papatyanın bir yaprağı daha olsaydı kesin severlerdi bizi, sonuçta iyi insanlarız.


            Üç kişi toplandığında örgüt olur nasılsa. Şimdi kendimize bir örgüt adı gerek. İzmir’de Bodrum koyu vardır, İstanbul’da Kınalı Ada. Ad koymayalım kendimize. Çay demleyelim, ney üfleyelim, tütün sarıp, kanlı gözlerle birbirimizi izleyelim. Yani anlayacağın, nefes alıp verelim desem daha uygun olacak. Sonuçta herkes; Orhan Veli’nin boyadığı gökyüzünün altında ve ekmek almak yerine içimizi donduran bir çocuğun alegoriktik öyküsü de var. Ocak ayları nasıl sevilsin ki? Dışarda kar, içimizde yangın var. Gözlerin ölüm, yüreğim bakar, Elvan Elvan. 9 Ocak, Cemal abi gitme, otur oturduğun yerde. Berkin sen de öyle. Diğerleri, size de söylüyoruz aynı şeyi. Bakın herkes burada ve içimizde sabredişler, sabredişler, sabredişler, sabredişler, sabredişler, sabredişler, sabredişler, sabredişler Anne!


Halil Kaygun

0 yorum:

Yorum Gönder