Yani
anlayacağın, önce bali koklatacağız bu dünyanın tüm adam akıllı adamlarına!
Sonra bir köprü gerek, hani Boğaz Köprüsü kadar afili değil, Galata kadar
duygusal olmayan. Sonra esirgeyen ve bağışlayan Rabb’ın bağışlanmayı dileyen
kullarından olduğumuzu bildirip o köprüye çıkaracağız adam akıllı adamları.
Düşmeyecekler hani; önce bunu fark etmek gerek. Zaten izlemek dahi
istemeyeceğiz. Gidelim diyeceğiz, görülmemiş bir coğrafyaya, yaşanmamış bir
duygu için gideceğiz.
Bir turna gibi uçup gideceğiz. Anka
kuşları üstümüzde, Tuba Ağaçları altımızda olacak. Tanık olmuş olduğumuz her
anı silmeyi hayal edeceğiz ama başaramamış olmamızın tedirginliği ile tanık
olabileceğimiz her şeyi güzelleştirmeye yelteneceğiz ve tüm araba kullananları
boğacağız, içmek için kullanacağımız suda. Susuz kalmak da güzel olacak. Hani
kitapsız değil de parasız yaşanmayan bu coğrafyada, parasız yaşadığımız gibi!
Büyücüler, haramiler, sadistler, korsanlar, bankacılar ve reklamlar başta olmak
üzere hepsi nasibini alacak öfkemizden.
Eğer bunların hiçbirini
yapmayacaksak, bekleyelim ama beraber bekleyelim, öyle dakika falan tutmadan.
Bir şiir süresince bekleyelim. Evet, biz; sen, ben, o, hepimiz bekleyelim. Çay
soğumaz, ateşimiz var sonuçta. O ateşe odun atan kız da orada olacak ve onun
veremli babası, o babaya yeğenlik yapan Tüpraş işçisi, işçinin hemen yanında
çalışan arkadaşı ve arkadaşının zatürreye yakalanan karısı…
İşgalciler ve sömürenler; çok
kitapsız, çok aşksız, çok çaysız, çok birbirimizsiz kaldığımız zamanlar denk
gelsinler ki görsünler, onlara nasıl sinirli olduğumuzu! Evet, haklısın; hiçbir
şey yapmadan bekleyelim. Kitaplar güzeldir, elma kırmızı, uçurumlar derin… Evet,
uçurumlar; yastık yerine kullanmak gerek onları ve bir yar kokusu ve sonrası
birey olarak çekilen yalnızlık.
Madem bali içirmemeye karar verdik
adam akıllı adamları, adam akıllı olmayanları toplayalım. Beklemek için
toplayalım. Kararımız değiştirecek olursak, bir yolunu buluruz elbet. Nasıl
olsa o köprü var bir yerlerde ve 21. yüzyılda aşkı bilen bizler haberdarız
bundan. Bilgisayar oyunları, işsizlik, ölümden korkmama, alt yazılı film
izleme, tomaya taş atma, polise çiçek uzatma, sokakta dans etme gibi alışkanlıkları
olan bizleriz ve yargılanan bunlardan hatta yadırganan! Papatyanın bir yaprağı
daha olsaydı kesin severlerdi bizi, sonuçta iyi insanlarız.
Üç kişi toplandığında örgüt olur
nasılsa. Şimdi kendimize bir örgüt adı gerek. İzmir’de Bodrum koyu vardır,
İstanbul’da Kınalı Ada. Ad koymayalım kendimize. Çay demleyelim, ney üfleyelim,
tütün sarıp, kanlı gözlerle birbirimizi izleyelim. Yani anlayacağın, nefes alıp
verelim desem daha uygun olacak. Sonuçta herkes; Orhan Veli’nin boyadığı
gökyüzünün altında ve ekmek almak yerine içimizi donduran bir çocuğun
alegoriktik öyküsü de var. Ocak ayları nasıl sevilsin ki? Dışarda kar, içimizde
yangın var. Gözlerin ölüm, yüreğim bakar, Elvan Elvan. 9 Ocak, Cemal abi gitme,
otur oturduğun yerde. Berkin sen de öyle. Diğerleri, size de söylüyoruz aynı
şeyi. Bakın herkes burada ve içimizde sabredişler, sabredişler, sabredişler,
sabredişler, sabredişler, sabredişler, sabredişler, sabredişler Anne!
Halil Kaygun
Halil Kaygun















0 yorum:
Yorum Gönder