Uykusuz geçen bir gece daha. Bu sefer bir
sabah vakti. Fiziksel yorgunluğumun önüne geçen şeyler var. Gelgitlerim aştı
benliğimi, ruhum tsunaminin eşiğinde. Bu dünyadaki tek mal varlığım,
günlerim var olma nedenini yitirmiş, amaçsız bir şekilde eksiliyor ömrümden
birer birer. “Şu gün de bir bitse artık” dediklerim yılları aştı. Tutamaz oldum
zamanı.
Hayatım derin bir uçurumun kenarında gök ile yer arasında sıkışmış bir
vaziyette. Boşlukta yankılanıyor sorgulayan iç sesim. Neden varım? Hayatımı
gerçekten yaşanılır kılacak olan mana nerede? Onu nasıl bulabilirim?
Sorgu fırtınası her geçen an şiddetini artıyor. Tutunacak bir dal
arıyorum. Biliyorum bu arayış ömrüm boyunca hiç bitmeyecek fakat sürdükçe de
bir bir kesilecek ruhumun atar damarları. Hangi hastane, hangi ilaç
durduracak bu iç kanamayı? Bir tedavisi var mıydı? Yoksa boşuna mıydı bunca acı?
Bilemiyorum.
Sokaktan bir çocuk geçiyor, çantası sırtında. Yıllar öncesi geliyor
gözüme; büyüklerime sorduğum sorular. Yıllar her şeyimi alıp götürdü, sadece
cevapsız sorular kaldı heybemde…
Son olarak Aklıma Tolstoy’un itirafları
geliyor :
“Ne istediğimi kendim de bilmiyordum; hayattan korkuyordum, hayattan
kaçıp uzaklaşmak istiyordum, ama gene de hayattan bir şeyler bekliyordum.”
02.04.2015
Son Adam















0 yorum:
Yorum Gönder