Seni zamanın içine koydular, sen de herkesin içine ettin. Zamanını çaldıkların var. Kafan birinin içinde, bazılarının ömrü gergin, zamanlarını daraltıp senin içine kaçtılar. Önüne gelenin limanı oldun ama arkandan gidenler için hâlâ küçücük bir teknesin.
Gündüzlerini çaldılar, sen de güneşlerini erittin. Sana farklı baktılar. Gözlerine kıyamadın ama kafataslarını parçaladın. Ruhun havaifişek gibi patladı, önünü görmeden onlarca ay saçmaladın. Yanına oturduklarında elleri yanıyordu. Ellerine buz veriyordun, ama onların istediği şey bir ilkbahar rüzgarıydı. Kabul et artık şunu: Senin içinde hep kar yağıyordu. Onların iklimi farklıydı seninkinden. Ve onları özledin.
Ne kadar inkâr edersen et, senden farklı yere gidiyorlar. Damarları çatlayana kadar da ağlamıyorlar. Ayaklarına batıp gözlerini yaşartan şeyler yoldaki çiviler değil onların, bizzat senin beyaz yılanlarının dişleri. Ama zehirlenmiyorlar.
Silgi izi dolu defterler bıraktın arkanda. İzleri görmeye dayanamayınca kâğıtları yırttın. Kâğıdı yırtınca bir şey değişmediğini gördün. En sonunda defteri yaktın. Onun da külleri kaldı. Ne yaparsan yap hep bir şeyler kaldı. Yok edemedin.
Çok zamansız aldılar senin ayaklarının arasındaki sokakları ve lambalar yaktılar, ışıkları siyahtı. Gecenin bir yarısı şehrin çevre yolunda, sabah ezanına iki saat kala... Neyse hatırlatmak istemiyorum sana, sen zaten onları ben demeden de hatırlarsın. Zaman gelir, zaman geçer, anlamı değişebilir hayatın. Ama dünyanın hiçbir yerinde insanları saate sığdıramazsın.
22.11.'14
01:05
Ankara
Eski iskele Yarasası















0 yorum:
Yorum Gönder